Sunday, June 10, 2007

Dikili gezisi

Selamlar...
Tavşanlı' da canım sıkılınca geçen cumartesi günü Dikili' ye gitmeye karar verdim. Hem kafamı dinleyecek hem de balığımı ( levreklerimi ) tutacaktım. Ama kazın ayağı öyle değildi işte...
Dikili' ye varır varmaz hemen sahile indim. Başladım at çek yapmaya. O da ne?... Harika, günün bu saatinde ( 13.30 ) bir ispendek. Hemen arkasından bir tane daha. "Ooooo!" Dedim kendi kendime. "Olacak bu iş, hem de çok güzel olacak."
O şevkle o gün yaklaşık 15 km. yol katettim. Ama koca denizde iki ispendekten başka iki de zargana varmış hepsi o.
Akşam eve geldiğimde yorgunluktan bacaklarım titriyordu. Biraz dinlendikten sonra terasta mangalı yaktım ve o günkü balıkları süt eşiğinde bir güzel götürdüm. İşin tek kötü yanı yalnız olmamdı, bunun dışında herşey dört dörtlüktü. Hava güzel, yemek güzel, süt güzeldi... Yaklaşık 1 lt. sütü biraz da sulandırarak ( manda sütü müdür nedir? Çok yağlıydı... ) içtikten sonra yatma vaktimin geldiğini anladım ve herşeyi ortada bırakarak "cuup" yatağa devrildim.
Sabah saatin ötmesiyle birlikte uyandım. İçimden bir ses: "Boşver yat uyu, ne işin var şimdi tek başına sahilde?..." diyordu. O sesle yaklaşık 15 dakikalık mücaadelenin ardından yataktan çıkarak elimi yüzümü yıkadım. Sertçe hazırlanmış bir "adam kahvesinin" ardından sahile doğru yola koyuldum. Henüz her yer karanlıktı ve etrafta köpekler cirit atıyordu. Aralarından 1- 2 si hırlayarak üzerime gelince "Eyvah! Şimdi oturduk işte şapa." dedim. Bakındım yakınlarda çıkabileceğim bir ağaç mağaç yok. Kendimi kahramanca savunmaktan başka bir çaremin olmadıını anladım ve başladım müdafaaya. Yerden kaptığım taşı bir salladım, pir sallamışım... Hani derler ya "bir taşla iki kuş" diye, benimki bir taşla iki köpek oldu. O kadar mı ustalıkla savurursun ya taşı? Kendimi Amazonlardaki yerli halktanmış gibi hissettim. Taşı yiyen köpeklerin çıkardığı ses çok hoşuma gitti. İkisi de "ayiik ayiik" diye bağıra bağıra kaçmaya başladılar. Onlar kaçıyor ben ise gülmekten yerlere yatıyordum. Çıkardıkları ses gerçekten çok komikti. Kocaman iki köpeğin böyle bağırmasını ilk kez duyuyorum. Kalıplarından utanasacılar...
Neyse güle güle sahile vardım. Güneş detam doğmak üzere. Daha ilk atışımda bir palaz aldım. Ardından bir palaz daha. Sonra yerimi değiştirdim ve bir ispendek aldım. Daha sonra da bir palaz daha. Etti 3 palaz 1 ispendek. Daha sonra hep zargana denk geldi. 4 tane de zargana aldım. Artık balık kesince Dikili' ye gidip biraz gezmeye karar verdim.
Tabi Dikili' ye gitmek için önce Bademli Köy' ne gitmem gerekiyordu. Yolda küçük bir su yılanı yakaladım ve bunun oğluma götürmeye karar verdim. Attım yılanı cebe. Bademli' ye vardığımda dolmuşun kalkmasına daha 45 dakikanın olduğunu öğrendim ve kahveye gidip çay içip gazete okumaya karar verdim. İyi ki dolmuş hemen kalkmıyormuş. Yazık taa Alamanyalardan gelen turist bir bayann buradaki ahaliye derdini anlatmaya çalışıyordu. Bazıları çatpat yarı İngilizce,yarı Türkçe ile yardımcı olmaya çalışsalar da pek işe yaramıyordu. Burada hemen yardımsever Türk özelliğimi göstermem gerektiğini anladım ve olaya el attım. Kalacak bir pansiyon arıyormuş yazık. Yardımcı olduk ve kalacağı yeri ayarladıktan sonra bana kendisine 3 günlüğüne ücret karşılığı rehberlik edip edemeyeceğimi sordu. Aslında seve seve ederdim ama ertesi gün ayrılmayı düşündüğümü belirttikten sonra vedalaşarak dolmuşuma atlayıp Dikili' ye gittim ve akşam olana kadar da sağda solda vakit geçirdim. Aslında çok da iyi etmişim çünkü harika sinarit avlak yerleri öğrendim.
Akşam tekrar sahile indim. At çek. At çek. Eee yine at çek. Ama hepsi boşuna. Vakit daha fazla ilerlemeden eve gidip mangalımı yaktım ve yine o ağır yağlı sütten içmeye başladım. Ama bu kez balık yerine tavuk eşliğinde.
Sabah tekrar sahile indim başladım yine at babam çek babam. At babam çek babam. Yaa nereye gittibu balıklar? Yok. Yok Allahım yok. En iyisi dedim eve gidip bulaşıkları halledeyim sonra da yola koyulayım.Öyle de yaptım. İşleri bitirdikten sonra yola çıktım. Soma' ya uğrayıp orada Hollanda' dan çocukluk arkadaşımı görecektim.
Soma' ya varınca onu hemen buldum ve görür görmez de tanıdım. Aradan geçen 20 küsür senede yüz hatları hiç değişmemiş. Ama o beni tanıyamaynca biraz gırgır geçeyim dedim ve başladım makaraya sarmaya. En sonunda kendimi tanıtınca yerinden fırlayarak yanıma geldi ve sarmaş dolaş olduk. Kolay değil gençliğimize kadar birlikte büyümüştük gavur ellerinde. Erbille ( adı bu ) güzel bir gün geçirdikten sonra, tüm ısrarlarına rağmen artık yola çıkma vaktimin geldiğini belirterek oradan da ayrıldım.
Güzel geçen yolculuktan sonra artık evdeyim ve seyahatimi sizlerle paylaşıyorum. Eşşeklik edip balıkların resmini çekmedim. Ama zaten zarganalar levrekleri bastırdığı için deklanşöre basmaya değmezdi doğrusu.
Berk dikili gezi anısı --- alıntı

No comments: